Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sus Barbatus, Faruk Duman

Resim
      Faruk Duman’ın aynı adlı üçlemesinin ilk romanı, Hep Kitap’tan çıkmış. 2019 Orhan Kemal Roman Armağanı ve 2019 Cevdet Kudret Ödülleri'nin sahibi. 1979 kışında açıkça adları açıkça yazılmasa da Kars’ın Allahuekber Dağlarındaki köylerde geçen romanda, sonsuz soğuk, kar ve buzun içerisinde delimsirek Kenan’la iyi yürekli karısı Zeynep’in etrafında, yaşadıklarını kendilerinden başka kimsenin bilmediği ancak dönemin siyasi ortamında devrimciliği keşfedebilmiş köyün gençlerinden Faruk, Aynur, Orhan ve arkadaşları ile hem güçlü hem zayıf, ne soğuktan ne devletten korkan kadınları Gülşen ve Aysel’in, Mustafa Öğretmen’in ve öğretmenin abisi Ağa ile boş gezen ve fırsatçı oğlu Atalay bunlardan başka hükümet doktoru Servet, Karakol Komutanı ve bir çavuşunun ilikleri donduracak buz gibi hikâyesi Faruk Duman’ın masalsı anlatımı ile birleşince ortaya harika bir roman çıkmış. Yarım akıllı, zayıf Kenan’ın, hamile karısı Zeynep’e aş sağlamak biraz da işe yaramak gayesiyle dağlarda im

Momo, Michael Ende

Resim
  Alman yazar Michael Ende’nin oturduğu yerde hiçbir şey yapmadan, yalnızca insanları dinleyerek mucizeler yaratan küçük karakteri Momo’nun hikâyesini anlattığı sıcacık romanı. Büyükler için yazmış ama çocuklar da okuyabilir, yada belki çocuklar için yazmıştır ama büyükler muhakkak okumalıdır. Ben okuyup bitirdikten sonda kızıma “İşini gücünü, dersini sınavını ne varsa bırakıp hemen okumasını” söyledim.   Bakımevinden kaçarak eski bir tiyatro harabesinde yaşayan ve büyük küçük bütün mahallenin hayatını değiştiren koca ceketli, kıvırcık saçlı kız çocuğu Momo, çevresindeki insanların bir süre sonra Zaman Tasarruf Şirketi elemanları duman adamlar tarafından kandırılarak hiç bitmeyecek bir mücadele içerisinde kaybolmalarının ardından zamanın da sahibi olan Hora Usta rehberliğinde, duman adamları alt ederek bütün arkadaşlarını ve dünyayı kurtarırken yanında yalnızca naifliği vardır.   Zaman üzerine pek çoğumuz için karmaşık hem teknik hem de felsefi açıklamalar bulunan hikayenin pozit

Adem’den Önce, Jack London

Resim
  Amerikalı yazar Jack London’ın tarih öncesi çağlarda yaşamış olan maymun-insanların gündelik hayatlarını anlattığı çocuk-gençlik-yetişkin romanı. Bir çocuğun rüyalarından yola çıkılarak kurgulanan romanın, rüya kısımlarını çıkardığımızda her yaştan çocuk da zevkle okuyabilir. Ben de okurken sık sık Beyaz Diş’i anımsadım. 1905 yılında yazılan roman, dönemin yeni ve popüler keşfi evrim teorisinden yararlanarak ağaçlardan yere inme aşamasında maymundan insana dönüşmekte olan üç tür canlının; ağaç insanları, mağara insanları ve ateş insanlarının her ne kadar teoriye uymasa da bir arada yaşadığı dönemde kısa bir kesit sunuyor.     London; insanın, simgesel düşünme, dil, iletişim ve uzamsal düşünme biçimlerine henüz kavuşmadığı dönemde geçen hikâyesinde insanın oluşumuna dair sorulara yanıt arıyor. Jack London’ın maymun-insanları çabuk unutuyor, yarını düşünmüyor, her anları ölüm korkusu ile çevrelenmiş olsa da bütün günlerini oyun oynayarak geçirmekten ve delice, utanmazca, hunharca g

Sessizlik ve Gürültü, Nihad Siris

Resim
  Suriyeli muhalif yazar Nihad Siris’in ülkesinde daha basılmadan yasaklandığı için ilk olarak 2004 yılında Beyrut’ta yayımlanan sonrasında pek çok dile çevrilen siyasi distopik romanı. Ülke olarak adı açıkça bildirilmeyen ancak doğuda geçtiği belli olan bir coğrafyada yaşayan ve sesi kısılarak, yazması engellenen yazar Fethi Şiyn’in, ülkenin despot diktatörünün iş başına gelişinin yirminci yıl dönümü kutlamaları esnasında geçirdiği bir günü ve iktidar tarafından köşeye sıkıştırılmasının konu edildiği roman, 1984 benzeri distopik bir ortamda geçiyor. Yazar Nihad Siris roman içerisinde sansüre,   baskıya,   şiddete, genç ölümlere, hamasî siyasete, tek adam rejimine karşı etkili bir mutlakiyet karşıtlığı ortaya koyarken aynı zamanda özel olarak kitlesel hareketlere teşne, topluluk olma hevesinde, bireysellikten uzak doğu halklarına yönelik olarak da toplumsal bir takım eleştirilerde bulunuyor. Nihad Siris’in romanında özellikle müzikten ve genelde sanattan kovulmuş halk, yalnızca hamas

NUTUK, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Resim
  Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk tarafından yazılan ve 1927 yılında Cumhuriyet Halk Partisi genel kurulunda bizzat kendisi tarafından okunarak ulusa duyurulan eseridir. Ata’nın 1919 yılında tamamen bir başına Samsun’a çıkışıyla başlayan ve belgelerle desteklenerek Milli Mücadele safhalarının anlatıldığı eserde, Cumhuriyet dönemi kimi siyasi olaylarına da çokça değinilmekte. Ben bu eseri siyasi, tarihi bir vesika olarak değil, psikolojik bir çözümleme, strateji ve mücadele yöntemlerine dair bir ders olarak okudum. Kitabın en başından itibaren Atatürk’ün çevresini etkisi altına alan karizması ve insan yönetim becerileri okur olarak beni de hemen içine aldı. Bunda, Atatürk’ün asla geri adım atmayan stratejik dehası, devrinin en önemli adamlarına ve hatta aydınlarına bir öğretmen edasıyla bellettiği demokrasi, milliyetçilik, tarih ve siyaset bilinci, devlet yönetimi ile beş dakika sonrası ile on beş yıl sonrasını aynı anda görüp, planlayıp çizdiği ve içinde bir sır gibi sak

Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme, Barış Bıçakçı

Resim
  Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme ,    istisnasız her romanı başyapıt sayılabilecek yaşayan Türk yazarlarının en önde gelen temsilcilerinden, çok sevdiğim Barış Bıçakçı’nın son kitabı.  2021 tarihli kitap 14 kısa öyküden oluşuyor. Epey kısa öyküler, tamamı yaklaşık 90 sayfaya sığmış. Barış Bıçakçı’nın sakin, derin, anlam yüklü cümleleri, yani bilindik tarzı bu kitapta da hâkim unsur. Öyküler kısa olduğu için ben mi içine giremedim, yoksa gerçekten hafifler miydi şu an için tam bilemiyorum. Yada beklentiyi çok yüksek tutmuş olabilirim. Çünkü büyük hevesle almıştım. Yine de her açıdan ortalamanın üstü bir edebiyat hazzı garanti edilebilir. İyi okumalar dilerim.

Kalemimin Sapını Gülle Donattım, Ferhan Şensoy

Resim
  Ferhan Şensoy’un on yaşından başlayarak, Fransa’daki tiyatro eğitimi ve Kanada’yı birbirine katıp ödüllü bir yönetmen olarak yurda dönmesine kadar olan günlerini anlattığı otobiyografik romanı. Zaman zaman çocukluğuna dönüşlerle, Samsun, Çarşamba, Ünye günlerine gidip gelen romanın içinde Galatasaray Lisesi de ana karakterlerden biri olarak yer alıyor. Sıra dışı olayların ardı ardına anlatılışındaki samimi üslup gerçek olduğu izlenimi doğursa da, pek çok yerinde kurguyla gerçek birbirine karışmış gibi düşündürmüyor değil. Bunda olayların absürtlüğü kadar Ferhan Şensoy’un bilinen üslubunun da etkisi var. Kitabın nedenini tam olarak çözemediğim (yakında çözerim) insana iyi gelen, abartılı olmaktan korktuğum için söylemeye dilimin varmadığı bir anti depresan etkisi var. Ekşi Sözlük’teki yorumlarına baktığımda bu şekilde düşünen tek kişi olmadığımı da anladım.   Orta Oyuncular Yayınlarının, daha doğrusu Ferhan Şensoy kitaplarının büyük puntolu basımının yanı sıra, 33. Baskısından okudu

DOLUNAY İKİ GECE SÜRER - BAŞAR BAŞARIR

Resim
  Bir müzisyen düşünün; her albümünde farklı bir tür müzik yapsın, hepsini iyi yapsın ve kimseye benzemesin. Dilediği zaman uzun yıllar dinlenecek birinci sınıf müzik yapsın, dilediğin zaman Zorba'nın santuru çalışı gibi sırf canı öyle istiyor diye yalnızca kendisi için en eğlenceli şarkıları yapsın. Ben, Başar Başarır'ın yazarlığını böyle hayali, havalı bir müzisyene benzetiyorum. Canının istediğini yazıyor ve canı o an ne istediyse iyisini yazıyor. Öykü kitaplarından ve ilk romanı Sibop'tan sonra ikinci romanı Dolunay İki Gece Sürer ile buna artık emin oldum.    Ölüsüne bir gün delisine her gün ağlayan, şahsen mutlu olmadığı için başkalarının mutluluğunun da sahte olduğuna sanan, emeklilik ile birlikte iktidarını da kaybetmiş, kanadı kırık, nefesi kesik, milli mücadele aşığı  Emekli Öğretmen İhsan Sami Bey ile annesinden miras suskunluğunu üstüne yakıştırmış, kendini karanlık odaya kapatmış, erken büyüyen yeni mezun makine mühendisi Gamze arasındaki olağan gerilim

İTİRAFLARIM - LEV N. TOLSTOY

Resim
  Tolstoy'un hayatının daha doğrusu düşünme eylemlerinin başlarında, zekasına ve zenginliğine güvenerek hayata özellikle de inançlara meydan okumasını anlattığı benim bildiğim tek kurgu dışı eseri. Tolstoy düşünmeye başladıktan kısa bir süre sonra mensubu olduğu burjuvazinin eylemlerini, yaşama amaçlarını sorgulamaya başlıyor. Başta Schopenhauer olmak üzere çağının düşünürlerinden esinlendiği kadarıyla öncelikle inancı redderek hayatın anlamız olduğuna karar veriyor ve intihara meylediyor. Ancak içinden gelen bir güç ile intiharının engellendiğini söyleyerek kendi küçük burjuva dünyasından çıkarak, milyonlarca küçük, fakir, eğitimsiz insanın hayatlarına eğiliyor ve onların mutlu, kendisinin ise mutsuz olduğunu görünce aralarına katılmaya karar veriyor. Bu arada geçmiş kutsal metinleri ve inananların yaşamlarını inceleyerek inanca dair fikirler yeşertmeye başlıyor. Belirli bir kanıya vardıktan sonra doğuştan mensubu olduğu Ortodoks Hrıstiyan cemaate katılarak kısa bir süre de ol

Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi - Hilmi Ziya Ülken

Resim
  Hilmi Ziya Ülken, benim en çok merak ettiğim dönemi; Osmanlı’dan Cumhuriyet'e geçişte,  milli mücadele ve Cumhuriyet Devrimlerine zemin hazırlayan düşünce yapısını ve safhaları uzun uzun incelemiş bu kitapta, yaklaşık 800 sayfa. Giriş kısmında Selçuklulardan ve Anadolu beyliklerinden başlayarak Türklerin batıyla temasına kısaca değinen kitap birinci bölümden itibaren öncesi ve sonrası ile özellikle Tanzimat’a uzun uzun değiniyor ve hukuki iktisadi ve askeri alanlardaki yeniliklere ve doğurduğu sonuçlara odaklanıyor.   Kitapta kimler kimler yok ki. Şirket-i Hayriye'nin tüzüğünü yazan Cevdet Paşa ve günümüzden 150 yıl önce laiklik, cumhuriyet, Türkçe ibadet, Kur-an'ı Kerim'in Türkçeleştirilmesi gibi ilerici fikirleriyle öne çıkan Ali Suavi en çok dikkatimi çeken şahsiyetler oldular. Suavi’nin bugün bile tenkitlerle, (hadi nezaketi bir kenara bırakayım, düşmanlıkla) karşılanan hadis ilmine dair yıkıcı fikirleri oldukça dikkat çekici. Kitapta pozitivizmin sözcüsü olar

EFRASİYAB'IN HİKAYELERİ, İHSAN OKTAY ANAR

Resim
      İhsan Oktay Anar, sadece okuru olmakla değil, aynı çağda yaşıyor olmakla da övündüğüm insanlardan biri. Her ne kadar yazmayı bırakmış olsa da, mevcut kitapları pek çok kimse için tekraren okunacak kitaplar arasında sayılır. Efrasiyab’ın Hikâyeleri’ni de uzun zaman sonra yeniden okudum. Kitap; Ölüm Meleğinin, ruhunu teslim almak üzere Cezzar Dede’yi ziyaret etmesiyle ve karşılıklı olarak birbirlerine hikâyeler anlatmayı böylece her hikâye için ölümünü bir saat geciktirmeyi teklif etmesiyle başlar. Aynı zamanda iyi okurların Puslu Kıtalar Atlası’ndan hatırlayacakları Uzun İhsan Efendi’yi kovalamaya başlarlar. Yol boyunca, mahalle mahalle gezerek karşılıklı olarak anlatılan hikayeler çoğu kutsal kitaplardan, efsanelerden ve hatta Süpermen yada Kırmızı Başlıklı Kız gibi bilindik anlatılardan oluşur. Az çok bildiğimiz yada hatırladığımız öyküleri İhsan Oktay Anar’ın kendine has üslubu ile okumak yeni bir tecrübe sağlıyor. Karşılıklı anlatılacak ilk hikâyeler “korku” üzerinedir

BİZ, YEVGENİ ZAMYATİN

Resim
  “İnsanların kanı kızıl ve ateşli oldukça, insanlık genç oldukça hep isyanlar, hep devrimler olacak.”   Rus Yazar Yevgeni Zamyatin’in ülkesinden uzakta yazmak zorunda kaldığı distopik romanı pek çok açıdan ilginçtir. George Orwell’ın 1984’ünün ve Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası’nın öncüsü ve hatta esin kaynağı olduğu söylenen romanı, Ursule K. Le Guin gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu eseri olarak nitelendiriyor. Bazı acımasız okurlar, iki yazarın açık bir şekilde esinlendiğini hatta arakladığını bile söylüyorlar. Bir başka ilginç nokta ise, kitabın kendi dilinde ve ülkesinde yazıldıktan ancak 68 yıl sonra, Gorbaçov döneminde yayımlanabilmiş olması. Zamyatin devrimden önce birlikte olduğu ve destek verdiği komünistlerle, devrimden sonraki idarenin mutlak otoriterleşmeye evrildiğini gördüğü ve söylediği için ters düşüyor ve tüm işlerinden el çektirilerek ülke içinde sürgüne gönderiliyor.   Yine de ılımlı olacak ki, Komünist idareden ülkeyi terk edebilmek için izin koparıyor

HACI KOMÜNİST, FERHAN ŞENSOY

Resim
  Ferhan Şensoy’un Aşk Kapıyı Kırınca filmi münasebetiyle çıktığı Küba yolculuğunu, belli ki sempati ile yaklaştığı Küba’ya ilişkin gözlemlerini, bir nevi kamera arkası niteliği taşıyan film çekimi maceralarını mizahi bir dille anlattığı, bol purolu, İspanyolca soslu anı, seyahat kitabı. Ferhan Şensoy’u okumayı uzun süredir istiyordum ancak nereden başlayacağımı bilemiyordum. Geçen hafta Seval’le Özgür’ün kitaplığında görünce çektim aldım. İmzalıymış da. Ferhan Şensoy’un zekice mizahı çok hoş. İçinde o kadar çok puro anlatılıyor ki, bitirene kadar iki kutu puro içmiş kadar oldum. Şensoy’un Küba’ya ve rejimine sempati ile yaklaştığını söylemiştim. Kitabın başında komünist olduğunu ve Küba’ya giderek hacı olacağını söyledikten sonra orada gördüklerini yer yer hayranlıkla yer yer ise hayal kırıklığı ile anlatması, objektif bir bakış açısı sunmaya çalışması kitabı değerli kılan unsurlardan biri. Küba’lı kadınlar, oyuncu arkadaşları yada set çalışanları ile ilgili cinsiyetçi cümleleri

BİR KIŞ GECESİ EĞER BİR YOLCU, İTALO CALVİNO

Resim
  “ Italo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin ” cümlesiyle başlıyor İtalo Calvino’nun eşsiz eseri, tam bir postmodern edebiyat klasiği. Zaman üzerinde oynanan oyunlar, metinlerarası ilişkiler, üst kurmaca, hiper metin; postmodern edebiyatın ne kadar ögesi varsa hepsi bu kitapta bir arada. Daha önce yapıldığını duyduğum ama iyi bir şey çıkacağına hiç ihtimal vermediğim ikinci tekil şahıs diliyle yazılan kitap,   yine bir klasik olarak ön yargılarımı yerle bir etti. Yazarın müthiş zekâsına duyduğum hayranlık her cümle ile daha da arttı.   Romanın ana kahramanı erkek okur, daha sonra bir de kadın okur katılıyor. Bu iki kahraman sadece başlangıçlarını okudukları on romanın geri kalan kısımlarının peşine düşüyorlar. Aslında bu romanların peşine düşen sizsiniz. Sadece başlangıçlarını okuduğumuz romanların devamını siz

KORKUSUZLAR 1914-1923, KEREM ATILMAZ

Resim
Eskişehirli abim, araştırmacı, koleksiyoner Kerem Atılmaz’ın kitabı Korkusuzlar. Kerem Atılmaz belki de hayatını adadığı bu kitabında, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşında Çanakkale cephesinden başlayarak Milli Mücadele’nin Cumhuriyetle taçlandığı 1923 yılına kadar Anadolu’nun bağrından çıkan, zor şartlarda inanılması güç mücadele örnekleri sergileyen, imkânsız bir savaşa girişmiş adı sanı bilinmeyen kadın erkek, er komutan, mebus memur yirmi beş isimsiz kahramanın hatıralarını yâd ederken geçmişin acı hatıralarından birer ibret vesikası sunuyor hepimize. Tamamen bireysel bir çabanın ve kişisel bir girişimin neticesi olması nedeniyle amatör bir derleme ile karşılaşacağımı düşünüyordum. İyi bir okur bir kitapta nereye bakması gerektiğini iyi bilir. Önsözünü Uğur Dündar’ın yazdığı kitabı elime aldığımda ilk dikkatimi çeken kısım kaynakçası oldu. İki yüz küsur sayfalık bir kitap için oldukça kabarık olan, yerli yabancı bazı üniversitelerin yayınları, hatıratlar, gazete nüshaları, Mecl

ZAMANIN KARŞI KIYISINDA - DOĞAN KESKİN

Resim
  Yazar Doğan Keskin’in İngiltere’de yayımlanan ilk romanı. Ayrıca e-kitap olarak internet üzerinden bütün dünyada satışta. Yazarın ilk kitabı olan roman, benim de baştan sonra kadar okuduğum ilk e-kitap oldu. İlk kitaplara ve özellikle ilk romanlara belirli bir hoşgörüyle yaklaşsam da, didik didik etmeye hazır bir şekilde okumaya otururum. Bu kitaba da tam olarak böyle başladım ancak bir yerden sonra kitabın içine girince her şeyi unutarak kitaptan aldığım zevkin tadını sonuna kadar çıkarttım. Geçmişine dair yüzleri görünmeyen kumarbazlardan başka bir şeyi hatırlamayan Metin Parsen’in bir akıl hastanesinde gözlerini açmasıyla başlayan hikâye, baş karakterimizin Perin S. Adlı bir kadından aldığı gizemli bir mektubun peşinde Halay Sokağın yolunu tutması ile çatallaşıyor ve bundan sonra zamanın içinde ileriye geriye doğru salınımlarla gittikçe derinleşiyor. Doğan Keskin’in belirli bir üslubu var. Bu üslup meselesi romanda en az hikayenin kendisi yada karakterler kadar önemli. Hikay

BELİRSİZ BİR ANIN KIYISINDA - MURAT GÜLSOY

Resim
Murat Gülsoy’un onbir yıl aradan sonra yayımlanacak ilk öykülerini çok merak ediyordum. Bu yüzden hiç âdetim olmadığı halde ön siparişle aldım kitabı. Keşfetmekte yeterince geç kaldığım yazarın yeni öykülerini ilk okuyanlardan biri olmak istiyordum. Önceki öykülerini ikişer kez okumuş biri olarak, geçen zamanın Murat Gülsoy öykülerinde neleri değiştirdiğini, eski öyküleri ile arada ne gibi farklılıklar olacağını da merak ediyordum. “Eski öyküleri ile arada ‘şu şu’ farklılıklar var” demek benim için kolay değil.   Nasıl Oğuz Atay yazınını, aldığım edebi hazdan ötürü, tanımlayamıyorsam aynı şekilde Murat Gülsoy’un öykülerini de tanımlamak çok zor. Bunda, sınır tanımayan postmodern edebiyatı tanımlamanın aynı zamanda ona sınır çizmek anlamına gelecek olmasının da etkisi var. Murat Gülsoy’un metinlerinin okuru hemen içine alan, oyunsu ve sarmal yanını da eklersek, sayfalar akıp giderken kendinizi kaptırıyorsunuz ve sonunda yalnızca geçen zamandan alınan keyif ve o edebi tat kalıyor ger

İNSANIN ANLAM ARAYIŞI – VİKTOR E. FRANKL

Resim
  Yirminci yüzyılın en önemli psikiyatrlarından olan Viyana okulunun kurucularından Viktor E. Frankl’ın İkinci Dünya Savaşı esnasında Nazi kamplarında yaşadığı tecrübelerini ve sonrasında kendi geliştirdiği logoterapi yönetime ilişkin tecrübelerini aktardığı kitabı bütün dünyada kült mertebesine erişmiş durumda. Frankl varoluşçu felsefeye ilişkin görüşlerini, insanın kendini inşasından ve hayatına anlam katma yolunda eylemlerden geçtiğini çarpıcı örneklerle anlatıyor. Toplama kamplarında esaret, açlık ve umutsuzlukla dolu ölümle burun buruna geçen günleri, kişinin kendi kendini hapsettiği hapishanelerle eşleştiren Frankl, buradan yola çıkarak pek çoğumuz için bir umut ışığı ortaya koyuyor. “ Başarıyı amaçlamayın; bunu ne kadar amaçlayıp hedef haline getirirseniz, elinizden o kadar kolay kaçırırsınız. Mutluluk gibi başarı da kovalanamaz. Kendisi ortaya çıkmalı ve bu sadece insanın kendisinden daha büyük bir davaya bağlanmasıyla ortaya çıkabilir. Mutluluk kendiliğinden ortaya çıkma

TEMEL GELİR, GUY STANDING

Resim
Temel Gelir meselesine özellikle gelecekte ortaya çıkacak ve hepimizi işsiz bırakacak robotlar konuşulmaya başlandığından beri ilgi duyuyordum. Avrupa ülkelerindeki yaygın ve tatminkâr işsizlik, aile yardımlarını düşündüğümde, robotların yaratacakları katma değerle birlikte epey olası görünmüştü. Zaten Thomas More’un Utopia’sını okuduğumdan beri destekler durumdaydım. Guy Standing ülkemizde Tellekt’ten yayımlanan ve Ceren Demirdöğdü tarafından çevrilen kitabında konuyu bütün yönleriyle ele almış. Hatta karşıt fikirlere daha çok yer vermiş ve tüm eleştirilere gayet mantıklı yanıtlar getirmiş. Şimdi kitabı okuduktan sonra destekler pozisyonum artarak devam etmekte ise de, günümüz siyasetçilerini ve ekonomik düzenini düşündüğümde Temel Gelir fikri ütopik çağrışımını koruyor. Ülkemiz için konuşmak gerekirse, şu somut bir bilgi yeterince fikir verici olur sanırım. İçlerinde Namibya, Tayvan gibi geri kalmış ülkeler ile birlikte Tanzanya, Zimbabwe, Kongo gibi 15 Afrika ülkesinin dâhil old

Maviye Boyanmış Sular, Cemil Kavukçu

Resim
  “Her şeyi ama her şeyi unut. İlk limanda gemiden in ve bir daha denize dönme. Ben bir deniz aynasıyım, deniz hiçbirimizi sevmiyor”   Jeoloji Mühendisi, ödüllü Yazar Cemil Kavukçu’nun bilimsel araştırma gemilerinde çalıştığı yıllardan ilhamla uzun yıllar boyunca yazdığı denizde yaşam, gemiler, gemi adamlarıyla ilgili öykülerini derlediği öykü kitabı. Can Yayınlarından çıkmış, 2016 basımı.  Muharrem Abi, “Kendinden çok şey bulacaksın” diyerek verdi bu kitabı. Gerçekten de buldum. İnsan yaşadıkça törpülenir, sivri köşeleri bir bir yumuşar zamanla.   Deniz ve aslında daha çok gemi yaşantısı öyle değildir ama. Her ne ise orada bir kat, iki kat daha öyle olur. Sonrasında dikiş tutmaz bir türlü. Serdümen Cemil Kavukçu ve onun lumbuzundan görünen   küfürbaz, oynatmış, psikopat, deli, deli taklidi yapan, alkolik gemi adamlarıyla dolu, hepsi de sivri adamların hikayeleri. Okuyun da ayaklarınız toprağa değsin, elektriğinizi alır.  

SEVMEK YAŞAMAKTIR, CAFER SOYLU

Resim
   İki seferdir tanıdıkların kitaplarından gidiyoruz. Sevmek Yaşamaktır, Gaye’min öğretmeni Cafer Soylu’nun şiir kitabı. Gaye’yle birlikte heyecanla sipariş ettik. Ben gelir gelmez tamamını okudum. Gaye anlamadı ama öğretmeninin kitabına sahip olduğu için çok mutlu oldu. Gaye’nin ilk imzalı kitabı değil ama bunu da hemen öğretmenine imzalattı. Cafer Bey’le daha önce konuşmuştuk, şiire olan ilgisini biliyordum ancak bu kadar güzel şiirler yazdığını bilmiyordum. Ben şiir konusunda çok iyi değilim, görüş bildirecek kadar çok şiir okumadım ama Cafer Bey’in dizeleri gerçekten yüreğime dokundu. Kızımın böyle bir öğretmeni olduğu için çok şanslıyız. Bir anaokulu öğretmeninin memleket, çocukluk, aşk, aile, anne ve tabi ki sevgi üzerine barıştan yana, kinden, nefretten uzak samimi ve içten gelen duyguların kâğıda dökümü olan bu kitabı şiire ilginiz varsa atlamayın, edinin. İyi okumlar dilerim.    

BİR TATLI KAŞIĞI ACI, HASAN BALABAN

Resim
  Hasan Balaban’ın ilk romanı, benim de Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık’tan temin ettiğim ilk kitap oldu. Baskı kalitesinin gayet iyi olduğunu gördüm. Ne yalan söyleyeyim, ilk kitap olması nedeniyle oldukça temkinliydim. Kitaba hoşgörülü yaklaşmayı düşünüyordum ama hiç gerek kalmadı. Hasan Balaban kitabı, aşk, aile, dostluk ve vefa ile dolu. Çoğunlukla iki, yer yer üç farklı zamanda akıp giden hikâyede tempo bir an olsun düşmüyor. Hasan Balaban, aşk üçgenleri, cinayetler, ihanetler ve bir sonraki bölümü hep merak ettiren olay örgüsünü çok iyi kurmuş, karakterleri iyi analiz edip, uzun yıllar boyunca sürüp giden hikâyede hiçbir boşluk bırakmamış. Ben de elimden bırakamadım doğrusu, bölümlerin uzunluğu ve sonları çok iyi ayarlanmış. Farklı zaman dilimlerindeki olayların ve karakterlerin sondaki bir araya getirilişi gerçekten iyi kotarılmış. Yazımının uzun bir zaman dilimine yayıldığı ve üzerinde çok çalışıldığı hemen anlaşılıyor. Hasan Balaban iyi bir senaryo yazarı olabilir,   bu kit

SANATIN MİTOLOJİSİ, Sanat Ne Anlatır, Mağara Duvarlarından Antikçağın Sonuna – İsmail Gezgin

Resim
      İsmail Gezgin’in hikâyeler anlatan insanın hikâyesini anlattığı Homo Narrans adlı kitabını kısaca şurada tanıtmıştım. https://kitaplarveseyler.blogspot.com/2020/12/homo-narrans-insan-nicin-anlatr-ismail.html İsmail Gezgin, sanırım daha önce yayımlamış olduğu ancak baskısı bulunamayan kitabı Sanatın Mitolojisi’ni kısa bir süre önce bu kez Redingot Kitap aracılığıyla yeniden yayımladı.   İsmail Gezgin zihninin içerisinde engin bir bilgi denizi barındırıyor. Onu asıl farklı kılan ise bildiklerini aktarabilme mahareti. Hem sözlü olarak dinlerken hem yazılı olarak okurken İsmail Gezgin’in aurasının içinde kaybolup gidiyorsunuz. Öğrencileri çok şanslı, okurları da. İsmail Gezgin Sanatın Mitolojisi’ni anlatmaya günümüzden 4 ila 4,5 yıl öncesinden başlıyor. İki ayağı üzerinde durabilen ilk insanların dili inşasından, organize ava oradan da uygarlığın ilk adımlarına ve nihayet mağara duvarlarına resimler çizmesine giden süreci ilk bölümde okuyoruz. Mağara duvarlarına çizilen re

ZAMANIN DÜZENİ, CARLO ROVELLİ

Resim
  " Balıklar nasıl suda yaşıyorsa biz de zamanın içinde yaşarız. ” Kitap bu cümleyle başlıyor. İtalyan Fizikçi Carlo Rovelli’nin daha önce Fizik Üzerine Yedi Kısa Ders adlı kitabını okumuştum (Hanım kontenjanından). Bu kitapla da zaman üzerine teorik bilgiler okuyup bir takım felsefi yaklaşımlar edineceğimi düşünmüştüm. Öyle olup olmayacağını zamanla göreceğiz. Aslında tam da düşündüğüm gibi başlamıştı, ilerleyen sayfalarla birlikte fiziğe boğuldum. Yazarı tarafından da fizikçi olmayanların bazı bölümleri atlaması tavsiye edilmiş zaten. Balığın içerisinde yaşadığı suyun farkında olmaması gibi bizlerin de geçip giden zamana ilişkin bildiğimizi sandığımız pek çok şeyin farkında olmadığımızı ilk bölümde anladım. Sonlara doğru zorlansam da, en azından zamanın düşündüğümüz gibi, çevresindeki şeylerden bağımsız olarak geçmişten geleceğe düz bir çizgide akıp gitmediğini, referans noktasına göre değişkenlik gösterdiğini, her yerde hep aynı hızda olmadığını, zaman konisi diye bir şeyin