Kayıtlar

Nisan, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tembellik Hakkı - Paul Lafargue

Resim
Yazarımız Paul Lafargue Karl Marx’ın kızıyla evli. Dolayısıyla hem Marx’la hem de Engels’le epey teşriki mesaileri olmuş. Enternasyonel’de önemli görevlerde bulunmuş ve Komünist Manifestoyu İspanyolcaya çevirmiş. Kitabın adı kafanızı karıştırmasın. Lafargue'ın tezleri, dönemin ruhuna uygun ve haklı olarak kapitalist sanayi toplumunun kırıcı, ağır çalışma koşullarına sert bir eleştiri ve çalışmanın bizzat işçiler tarafından kutsanıyor olmasına güçlü itirazlar içeren argümanlar içermekte. Lafarque bu tezlerıini delillendirirken çalışmaya direk olarak karşı çıkmak yerine özgürce çalışmanın önemine vurgu yapıyor. Kayınpederi Marx, işçinin emeğinin sömürüldüğünden yeterince bahsetmiş ve bu husus herkes tarafından benimsenmişken, Lafargue kapitalist çalışma düzeninin sömürüden daha zararlı olan yanlarına değinmiş. Bugünden baktığında Lafargue'ın tuttuğu projeksiyonun da epey isabetli olduğu görülüyor. Lafargue işi sopanın ucundaki   havuç metaforu ile açıklıyor ve bunun siyasi, ikt

Sadık Bey – Pınar Kür

Resim
Yazar Pınar Kür’ün çok uzun bir aradan sonra yazdığı romanı, 2016 yılında Can Yayınları tarafından basıldı. Uzun bir öyküden uzun ancak romandan da kısa, asıl itibari ile bir novella. Kahramanımız Sadık Bey, ellili yaşlarında, kuruluşunda bulunduğu şirkette muhasebe müdürlüğü yapan, gençliğinde büyük hevesleri ve idealleri olan ancak bunların hemen hiçbirisini başaramamış, dışarıdan bakıldığında saygın bir kişiliği olan ancak kendi içinde pek çok başarısızlık, eziklik ve yarım kalmışlık barındıran bir modern zaman insanı. Romanda Sadık Bey’in sanatçı kişiliği, arkadaşı ve aynı zamanda ortağı olan Ertuğrul’la aralarındaki karmaşık ilişkisi, başta ilk aşkı Semiramis, daha sonra boşandığı karısı ve diğer kadınlarla olan münasebetlerini ele alınıyor ve anlatıcı dış ses, sürekli olarak kahramanın iç dünyasına ışık tutarak kulağımıza önemli bilgiler fısıldıyor. Satır aralarında okuduğumuz psikanalitik çözümlemeler de bu tür kitapların olmazsa olmazı. Pınar Kür, roman satırlarında sonra

Otomatik Portakal – Anthony Burgess

Resim
İngiliz yazar Anthony Burgess’in en ünlü romanı olan bu kitap, kült filmlerin yönetmeni Stanley Kubrick tarafından sinemaya da uyarlanmıştır. Kitabın çokça barındırdığı şiddet, cinsellik ve argo öğelerini düşündüğünüzde adeta Kubrick tarafından filme alınsın diye yazılmış bir eser sanılabilir doğrusu. Kitabın kendisinden bile ilginç olan yazarın kitabı yazma hikâyesi ise ayrı bir film konusu olacak kadar dikkat çekici. Gerçekte müzikle ilgili çalışmalar yapan ve bestekâr olmak isteyen Anthony Burgess’e 1955 yılında tedavisi imkânsız bir beyin tümörü teşhisi konuluyor,   yazar da geride bırakacağı karısının rahat bir yaşam sürmesi amacıyla masasının başına oturuyor ve bir yıl içinde birisi de Otomatik Portakal olan beş buçuk roman yazıyor. Ancak yazar bundan sonra iyileşiyor, ilk karısından ayrılıyor ve 1993 yılına kadar daha yaşıyor.   Burgess’in klasik müzik tutkusu da kitabın hemen her sayfasında kendisini açık seçik ortaya koyuyor.   Şiddet ve cinsellik dolu sayfaları okurken yaza

İnsancıklar – Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Resim
184 sayfalık kitabımız, Dostoyevski’nin yayımlanan ilk kitabı olma özelliğini taşıyor.  Elimizdeki romanı önemli kılan şeylerin başında bu geliyordur sanırım. Yazarın 24 yaşındayken yazdığı roman, yayımlandıktan sonra çok ciddi ses getiriyor. Dostoyevski’nin dehasının da bu kitapla birlikte gün yüzüne çıktığı söyleniyor. Bendeki Can Yayınları baskısında çevirmeni Sabri Gürses tarafından yazılan, Rusya’daki ilk yayımlanmasından sonra hakkında yazılanları da kapsayan uzun bir önsöz de var. Kitap yaşlı Makar Devushkin ile sevgilisi Varvara arasındaki mektuplaşmalardan oluşuyor. Aşk hikâyesi gibi görünse de, ortada gerçek bir aşk olduğunu söylemek güç.   Rusça orijinal adının tam karşılığı olan zavallı, yoksul, ezilmiş insanların iç dünyalarının gün yüzüne çıkartıldığını söylemek daha doğru bir tanım olur. Doğrusu bu da tek başına Dostoyevski’nin alameti farikalarından sayılır. Kitap baştan sonra dönemin Rus Edebiyatına has yoksulluk anlatımları, çaresizlik hissi, Rus pansiyonlarının fak

Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez

Resim
Kırmızı Pazartesi, Benim Hüzünlü Orospularım gibi başyapıt sayılabilecek kitaplarım Nobel ödüllü yazarı Gabriel Garcia Marquez’in “creme de la creme” romanı. Ölmeden önce okunması gereken romanlar seçkilerinde her zaman üst sıralarda kendine yer bulması hiç de boşuna değil. Kurmaca Meksika kasabası Macondo’da yaşayan Buendia ailesinin birbirleri ile ve hatta ölülerle olan ilişkileri nesilden nesile anlatılırken kullanılan dil oldukça ironik mizah gerçekten çok etkileyici. Romandaki olağanüstü olaylar ve mizahi anlatım, okuyucuya kendisini bir karnavalda gibi hissettiriyor.   Seçkin Selvi’nin çevirisi de bunda önemli bir etken. Mizahi dili ve olağan dışı olayları anlatım becerisi ile yer yer İhsan Oktay Anar tadı aldım diyebilirim. Uzun kitapta, savaş, devrim, aşk, aile, devlet, siyaset, asker, sanayi, sömürü gibi derinlikli mevzulara dair çok sıkı eleştiriler var. Bu haliyle benim etinden sütünden yününden faydalanmak gibi   kitaplarla ilgili en büyük beklentimi fazlasıyla karşılam