Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Genlerimizden İbaret Değiliz, Biyoloji, İdeoloji ve İnsan Doğası, R.C. Lewontin, S.Rose, L.Kamin

Resim
    Çok rica ediyorum, adına bakıp da kişisel gelişim kitabı falan sanmayınız. Okurken kılı kırk yardım, bin dereden su getirdim, epey didindim ve sonunda anladığımı sanıyorum. Psikolog Leon J. Kamin, Biyolog Richard C. Lewontin ve nörolog Steven Rose tarafından 1984 yılında kaleme alınmış bir bilim eleştirisi. Bilimin ideolojik aygıtlara olan hizmeti, ideoloji üretme yada mevcut ideolojilere meşru zemin hazırlama ile ilgili edinilmiş görevi üzerine sarsıcı iddialar ve eleştiriler içeriyor. Daha çok da biyoloji, özelde ise biyolojik determinizm, indirgemeci bilim ve sosyobiyolojinin suç, savaş, aile, eğitim, çalışma, ekonomi, mülkiyet ilişkileri gibi kavramları nasıl etkilediği ve manipüle ettiği ve bilimsel deneylerin sonuçları ile politika üretme konusundaki rolleri anlatılmış. 36 yıl önce yayımlanmış bir kitap. Kapitalizm o zamanlar da başat ideolojiydi ancak günümüzdeki gibi yalnız değildi. Sovyetler Birliği hayattaydı ve bilim üretmeye devam ediyordu. Yazarlarımız sosyalist

HOMO NARRANS, İnsan Niçin Anlatır? İsmail GEZGİN

Resim
  İsmail Gezgin, internetteki sohbetleriyle tanıdığım bir bilim insanı, arkeolog, akademisyen ve yazar. Kendisini tanıdıktan hemen sonra kitaplarını edinmeye çalıştım ama hemen hepsinin baskısı tükenmişti ve bir ikisinin pdf’ini okumak zorunda kaldım, bir görüştüğümüzde bunu kendisine de söylemiştim, bir kez de buradan özür diliyorum. Aynı görüşmemizde Homo Narrans üzerine çalıştığını ve yakında çıkacağını söylemişti. Biraz geç olsa da nihayet geçtiğimiz Ekim ayında Redingot Kitap’tan çıktı ve hemen edindim. Kendisi de çok iyi bir hikâye anlatıcısı olan Gezgin, Homo Narrans’ta insanın hikâye anlatıcılığının binlerce yıllık tarihinin izini sürüyor ve “İnsan niçin hikaye anlatır?” sorusunun cevabını arıyor. İnsanın mağarasından çıkıp, insan donuna girmesiyle birlikte kaybettiği anlamı arayışının nedeni olarak bilinmezin peşine düşmesini ve bilmediğini bildiği anda bilmediğine bir anlam vererek onu bilinir kılma çabasını görüyor ve buna pek çok açıdan aydınlatıcı açıklamalar getiriyor

Ne Yapabilirim, Geleceğe Kartpostallar, Gündüz Vassaf

Resim
  Gündüz Vassaf ile ilgili yeni bir şey söylemeye gerek yok. Cehenneme Övgü ve Cennetin Dibi kitapları hakkında yazarken, Gündüz Vassaf ile ilgili fikirlerimi de aktarmıştım. Gündüz Vassaf bu kitabıyla çağın devasa toplumsal sorunları karşısında ezilen, kendini iyice küçük gören, çaresiz görünen düşünceli ve çaresiz insanların “Ne yapabilirim?” sorusuna cevap vermeye çalışıyor. Bu sorunun Gündüz Vassaf’a çok fazla sorulduğunu tahmin etmek zor değil. Gündüz Vassaf önceki kitaplarında yer verdiği dünya gençlerinin bilindik sorunlarına değinmiş. Otoriter rejimler, tüketim toplumu, reklam kültürü, görünür görünmez savaşlar, ruhu değişen spor, kuşak çatışmaları, kahraman kültleri popüler olan her şey, kısaca düzenin her zerresi   Gündüz Vassaf’ın ezeli düşmanları. Gündüz Vassaf bu kitapla gençlere kendi tecrübeleriyle de rehber olmaya çalışıyor. Yazıp çizen, gözlemleyen ve sorgulayan kendi anarşisini örnek veriyor. Tekrarlamak gerekirse; çağın devasa toplumsal sorunları karşısında ezi

Dinin Kısa Tarihi – Richard Hollloway

Resim
    Din, bütün çağlar boyunca bütün insanların hayatında çok önemli yer tutmuş. Karşıtlarının hayatlarını bile kimi zaman taraftarlarından daha fazla etkilemiş, çoğu zaman insanlar tarafından karmaşıklaştırılmış önemli bir olgu. Eski zamanlarda, ulaşılmanın imkânsız olduğu coğrafyalarda yakın çağlarda aynı mitik hikâyelerin dinlenmiş olması da üzerinde durulması gereken önemli konulardan biri. Nasıl oluyor da birbirinden bu kadar uzak insan toplulukları aynı ilk insan, ilk günah kıssasını, aynı Nuh’un Gemisi hikâyesini, aynı şeytan tasvirlerini birbirlerine anlatıp duruyorlar? Dinler ve farklı inanışlarla konusunda ne kadar ilgisiz olsak da, hayatın her alanında, felsefe olsun, sosyoloji olsun, tarih olsun kurgu olsun her okumada karşımıza çıkıyor. Oradan buradan bölük pörçük okumaktansa toplu bir halde okumayı uzun zamandır istiyordum. Alfa Yayınları bu tip yayınlar için en güvenilir kaynaklardan biri. Kitabın adı da özellikle ilgimi çekti. Dinlerden değil, tek bir dinden bahsediy

Modern Çöküş, İnsanın Modern Halleri, Celaleddin Vatandaş

Resim
  Blog’a uzun zamandır yeni kitap eklemedim. Bu arada boş durduğum sanılmasın. Tam tersine aralarında iki ciltlik Savaş ve Barış’ın da olduğu bazı kitapları ikinci kez okumayı denedim. İkinci kez okuduklarımın arasında Murat Gülsoy, Başar Başarır, Hakan Bıçakçı gibi bizden de bazı öykücüler vardı. Bir taraftan da kendim öyküler yazmayı denedim ama daha çok okudum. Bir başka deyişle, yazmanın yanında okumanın büyüsüne kapıldım. Uzun okumalar sırasında daha önce listeme kaydettiğim bazı kitapları da sipariş ettim. Gözüm de sürekli onlardaydı. Adıyla beni en çok çağıran Modern Çöküş, İnsanın Modern Halleri oldu. Bu kitap listeme hangi sebeple, ne yada kim aracılığıyla girdi inanın hatırlamıyorum. Adı itibariyle daha çok modern insanın bireysel sorunlarına değineceğini sanmıştım. Ancak kitap çoğunlukla kölelik, modern kölelik, kadınlara yönelik ayrımcılık yada çocuk istismarı gibi konulara değinmiş. Yalnızca başta tüketim kültürüne ilişkin eleştiriler belki kişisel bir yaklaşım sayılabil

BİTİK ERKEKLER - TEKNOLOJİ ERKEKLİĞİ NASIL SABOTE ETTİ? Philip Zimbardo, Nikita D. Coulumbe

Resim
  Bitik Erkekler, sansasyonel Stanford Hapishane deneyinin yaratıcısı ve yürütücüsü Philip Zimbardo'nun, öğrencisi Nikita D. Coulumbe ile birlikte yazdığı son kitabı. Türkçe'ye çeviren TolgaYalur.  Zimbardo'nun daha önce de hapishane deneyinin notlarıyla yazdığı ve A'dan Z'ye bir kötülük psikolojisi ansiklopedisi olan Şeytan Etkisi adlı kitabını okumuştum. Zimbardo diğer psikoloji kitaplarının aksine hikayeler, örneklerle değil, istatistiksel rakamlar, deney sonuçları, sosyolojik tespitler ve olgularla ele alıyor meseleyi. Kitaptaki veriler ve sosyal hayata ilişkin gözlemler A.B.D. ve İngiltere'ye ilişkin olsa da teknoloji etkisi, video oyunları ve porno bağımlılığı ile iş hayatının getirdiği zorluklar ülkemiz için de geçerli. Aile   kurumu ve babasız büyüyen erkekler ile ilgili kısımda anlatılanları ise üzerimize alınmamız gerekmiyor sanırım. En azından şimdilik. Kitaba kötücül bir bakışla eleştirel yaklaşıyor olsaydım, feminizm karşıtı bir kitap olduğunu

Hasta Öyküler ve Kulağakaçan - Gökçe Bezirgan

Resim
  Ödüllü yazar Gökçe Bezirgan’ın biri Yaşar Nabi Nayır ödülü almış iki öykü derlemesini bir araya getiren kitabı bayram ziyaretinde Eskişehir İnsancıl Sahaf’tan aldım. Hiç tanımadığım bir yazarın adını duymadığım bir kitabını alırken İletişim Yayınları etiketine güvendim. İyi ki de almışım. Bezirgan’ın şehirlerde, köylerde, gecekondu mahallelerinde ve meyhanelerde geçen can yakıcı öyküleri kadınlar ve çocuklar üstüne. Hastalıklar, delilikler, kusurlar, arzular, kan ve gözyaşı da ana temalar olarak göze çarpıyor. Kedinin gözünden yazan, dilsizleri konuşturan, parçalanan rahimlerin hikayesini kanla yazan Bezirgan’ın birbirini takip eden, geriye doğru işleyen değişik kurgu denemeleri ve anlatımda sembollerin bolca kullanıldığı, konularla uyumlu gerçekten iyi bir tarzı var. Öykü seviyorsanız bu kitapta iyi öyküler var. İyi okumalar.

Seyrek Yağmur- Barış Bıçakçı

Resim
Seyrek Yağmur,   istisnasız her romanı başyapıtı sayılabilecek yaşayan Türk yazarlarının en önde gelen temsilcilerinden Barış Bıçakçı’nın 2016 çıkışlı kısa romanı - uzun öyküsü.   Tam bir roman karakteri olan kitap satıcısı Rıfat’ın hikâyesinde yer yer Oğuz Atay tadı aldığımı söyleyebilirim, biraz daha uzun olsaymış yeni bir kült karakterle tanışmamız işten bile değilmiş.   “ Günler damlıyor ama aynı kaba değil ” diyerek başlıyor hikâye, aynı kaba aksa dolacak hâlbuki. Böylece elinde bir emaye kapla seyrek yağmurun peşine düşüyor Rıfat, günleri aynı kaba doldurabilmek için. Üniversiteye hazırlanan çocuklara test kitapları satmakla sanat filmi yönetmek arasında tercih yapmak zorunda kalımca kolay olanı seçip film çekmeye başlayan bir adam Rıfat. Modern zaman Don Kişot’u, kitapçı kedisi Hakkı da Sanço Panço. Çocukluğunu sabırsızlıkta arayan, hiçbir şey söylemeden terk eden sevgilisinin ağzından kendine mektuplar yazan bir adam Rıfat.   Barış Bıçakçı’nın alâmetifarikası sayılabilecek kada

Dilin En Güzel Tarihi

Resim
Türkiye İş Bankası Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Gazeteci Cecile Lestienne’in Fransız dil bilimciler   Pascal Picq, Laurent Sagart, Ghislaine Dehaene ile yaptığı söyleşilerden derlenmiş, Selma Rifat çevirmiş.   Kitap üç bölümden oluşuyor, isimlerine değil de anlattıklarına odaklanacak olursak; birinci bölüm tarih öncesi çağlardan başlıyor, hayvanların dilleri yada anlaşma biçimlerinden yola çıkarak ilk insanların dillerinin biyolojik ve kültürel olarak oluşumu uzun uzun anlatılıyor. İkinci bölümde, dillerin nasıl kollara ayrıldığı, değişim geçirirken hangi aynı yolları izledikleri örneklerle yer alıyor. Notların büyük kısmını bu bölümden aldım. Son kısımda ise bebeklerin birer dilbilgisi dâhisi olarak dünyaya geldikten sonra mucizevî biçimde konuşmayı öğrenmeleri yer alıyor.   Dilin gelişimi ve biçimleri ile öğrenilmesinde başta antropoloji, nöroloji gibi bilim dalları ve dilin sosyo-kültürel olarak etkileşimlerinden faydalanılıyor. Son zamanlarda okuduğum iyi pek ço

Âşıklar Bayramı – Kemal Varol

Resim
“Kalbinde derin bir çizikle gezenin,  günün birinde her ne pahasına olursa olsun yaranın müsebbibini affetmesi kadar kederli ve ağır bir şey yoktu dünyada” Yazar, Şair Kemal Varol’un 2019 yılında İletişim’den yayımlanan romanı.   “Babam, tamı tamamına yirmi beş yıl sonra, bir elinde yıllanmış üç telli bağlaması, diğer elinde ahşap bavulu, kapımın önünde diz çökmüş, gece vakti aniden ortaya çıkmış mahcup bir konuk veya geçip giden zamandan borcunu mahsup etmeye gelmiş eski bir alacaklı gibi öylece beni bekliyordu .” Arka kapak yazısı bu davetkâr metinle başlıyor. Diyarbakır’da yaşayan Avukat Yusuf, yalnız yaşadığı evinde gecenin üçünde çalan zille uyanır ve kapıyı açmasıyla birlikte geçmişe dair hesaplaşmalar ve uzun bir yol hikâyesi başlar.  Bölgenin ünlü âşıklarından Heves Ali, ömrünün son günlerinde yirmi beş yıldır görmediği oğlunu son bir kez görmek istemektedir. Sonrasında baba oğul, eski sevgiliye yazılan mektuplar, yakılmış türküler eşliğinde Diyarbakır’dan Kars’a kadar

Bıçkın ve Ağlak Yeni Türkiye’nin Hikâyesi – Can Kozanoğlu - Mirgün Cabas – Söyleşi

Resim
Bıçkın ve Ağlak Yeni Türkiye’nin Hikâyesi, Mirgün Cabas’ın gazeteci, sosyolog Can Kozanoğlu ile olan söyleşilerinden oluşuyor. Cilalı İmaj Devri, Pop Çağı Ateşi, İnternet Dolunay Cemaat gibi kitaplarıyla tanınan Can Kozanoğlu değişen Türkiye’nin yeni çağına ışık tutmak üzere yazması beklenen kitabı bir türlü yazamayınca Mirgün Cabas kolları sıvıyor ve tabiri caizse Can Kozanoğlu’nu zorla konuşturuyor ve söyleşiler kitaplaştırılıyor. Can Kozanoğlu, iyi hafızasını yılların birikimi gazeteciliğiyle ve sosyolog kimliği ile birleştirince arşiv niteliği taşıyabilecek bir kitap ortaya çıkmış. Bölüm başlıkları her ne kadar 1980’lerden itibaren alınmışsa da sık sık 60’lı, 70li yıllara hatta ilk Cumhuriyet dönemine kadar giden referanslarla Türkiye’nin bugünlere hangi yollardan ve maceralardan geçerek ulaştığı anlatılmaya çalışıyor. Benim gibi çabuk unutanlar için 80’lerin sonundan itibaren tanıklık ettiğimiz pek çok olayı yeniden hatırlamak, çocukluk ve gençlik yıllarını bugün değişen bakış a

Varoluş ve Tarihsellik İnsan Felsefesi Çalışmaları - Uluğ Nutku

Resim
Uzun zamandır bloga yazı eklememiştim. Bu arada metodik okumalar yapmaya çalıştım, diğer taraftan Uluğ Nutku’nun Varoluş ve Tarihsellik İnsan Felsefesi Çalışmaları kitabı da epey vaktimi aldı. Uzun zamandan beri felsefe okumaya çalışıyordum ancak elimdeki kitaplarla bir türlü ilerleme kaydedemiyordum. Belki de vakti gelmemişti bilemiyorum. Sevgili Ferhat Nutku’nun hediyesi olarak gelen bu kitap da uzun süre kitaplıkta bekledi. Nihayet elime aldığımda sayfalar hızla akmaya başladı. Kitabın basit bir kitap olduğunu söylemiyorum, zaten okurken sürekli olarak notlar almaya çalıştım. Birazdan notları da okuyacaksınız. Bu arada Uluğ Nutku ile ilgili de araştırmaya başladım. Uluğ Nutku, Sivas Cumhuriyet ve Mersin Üniversitelerinin Felsefe bölümlerini kuran, hem akademide hem de felsefe camiasında oldukça saygı duyulan, daha da önemlisi çok sevilen bir felsefecimiz. 2014 yılındaki vefatına kadar çalışmaya devam etmiş. Elimdeki kitap da 2014 yılı Haziran’ında kendisi tarafından yazılmış bir öns

Tembellik Hakkı - Paul Lafargue

Resim
Yazarımız Paul Lafargue Karl Marx’ın kızıyla evli. Dolayısıyla hem Marx’la hem de Engels’le epey teşriki mesaileri olmuş. Enternasyonel’de önemli görevlerde bulunmuş ve Komünist Manifestoyu İspanyolcaya çevirmiş. Kitabın adı kafanızı karıştırmasın. Lafargue'ın tezleri, dönemin ruhuna uygun ve haklı olarak kapitalist sanayi toplumunun kırıcı, ağır çalışma koşullarına sert bir eleştiri ve çalışmanın bizzat işçiler tarafından kutsanıyor olmasına güçlü itirazlar içeren argümanlar içermekte. Lafarque bu tezlerıini delillendirirken çalışmaya direk olarak karşı çıkmak yerine özgürce çalışmanın önemine vurgu yapıyor. Kayınpederi Marx, işçinin emeğinin sömürüldüğünden yeterince bahsetmiş ve bu husus herkes tarafından benimsenmişken, Lafargue kapitalist çalışma düzeninin sömürüden daha zararlı olan yanlarına değinmiş. Bugünden baktığında Lafargue'ın tuttuğu projeksiyonun da epey isabetli olduğu görülüyor. Lafargue işi sopanın ucundaki   havuç metaforu ile açıklıyor ve bunun siyasi, ikt

Sadık Bey – Pınar Kür

Resim
Yazar Pınar Kür’ün çok uzun bir aradan sonra yazdığı romanı, 2016 yılında Can Yayınları tarafından basıldı. Uzun bir öyküden uzun ancak romandan da kısa, asıl itibari ile bir novella. Kahramanımız Sadık Bey, ellili yaşlarında, kuruluşunda bulunduğu şirkette muhasebe müdürlüğü yapan, gençliğinde büyük hevesleri ve idealleri olan ancak bunların hemen hiçbirisini başaramamış, dışarıdan bakıldığında saygın bir kişiliği olan ancak kendi içinde pek çok başarısızlık, eziklik ve yarım kalmışlık barındıran bir modern zaman insanı. Romanda Sadık Bey’in sanatçı kişiliği, arkadaşı ve aynı zamanda ortağı olan Ertuğrul’la aralarındaki karmaşık ilişkisi, başta ilk aşkı Semiramis, daha sonra boşandığı karısı ve diğer kadınlarla olan münasebetlerini ele alınıyor ve anlatıcı dış ses, sürekli olarak kahramanın iç dünyasına ışık tutarak kulağımıza önemli bilgiler fısıldıyor. Satır aralarında okuduğumuz psikanalitik çözümlemeler de bu tür kitapların olmazsa olmazı. Pınar Kür, roman satırlarında sonra

Otomatik Portakal – Anthony Burgess

Resim
İngiliz yazar Anthony Burgess’in en ünlü romanı olan bu kitap, kült filmlerin yönetmeni Stanley Kubrick tarafından sinemaya da uyarlanmıştır. Kitabın çokça barındırdığı şiddet, cinsellik ve argo öğelerini düşündüğünüzde adeta Kubrick tarafından filme alınsın diye yazılmış bir eser sanılabilir doğrusu. Kitabın kendisinden bile ilginç olan yazarın kitabı yazma hikâyesi ise ayrı bir film konusu olacak kadar dikkat çekici. Gerçekte müzikle ilgili çalışmalar yapan ve bestekâr olmak isteyen Anthony Burgess’e 1955 yılında tedavisi imkânsız bir beyin tümörü teşhisi konuluyor,   yazar da geride bırakacağı karısının rahat bir yaşam sürmesi amacıyla masasının başına oturuyor ve bir yıl içinde birisi de Otomatik Portakal olan beş buçuk roman yazıyor. Ancak yazar bundan sonra iyileşiyor, ilk karısından ayrılıyor ve 1993 yılına kadar daha yaşıyor.   Burgess’in klasik müzik tutkusu da kitabın hemen her sayfasında kendisini açık seçik ortaya koyuyor.   Şiddet ve cinsellik dolu sayfaları okurken yaza

İnsancıklar – Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Resim
184 sayfalık kitabımız, Dostoyevski’nin yayımlanan ilk kitabı olma özelliğini taşıyor.  Elimizdeki romanı önemli kılan şeylerin başında bu geliyordur sanırım. Yazarın 24 yaşındayken yazdığı roman, yayımlandıktan sonra çok ciddi ses getiriyor. Dostoyevski’nin dehasının da bu kitapla birlikte gün yüzüne çıktığı söyleniyor. Bendeki Can Yayınları baskısında çevirmeni Sabri Gürses tarafından yazılan, Rusya’daki ilk yayımlanmasından sonra hakkında yazılanları da kapsayan uzun bir önsöz de var. Kitap yaşlı Makar Devushkin ile sevgilisi Varvara arasındaki mektuplaşmalardan oluşuyor. Aşk hikâyesi gibi görünse de, ortada gerçek bir aşk olduğunu söylemek güç.   Rusça orijinal adının tam karşılığı olan zavallı, yoksul, ezilmiş insanların iç dünyalarının gün yüzüne çıkartıldığını söylemek daha doğru bir tanım olur. Doğrusu bu da tek başına Dostoyevski’nin alameti farikalarından sayılır. Kitap baştan sonra dönemin Rus Edebiyatına has yoksulluk anlatımları, çaresizlik hissi, Rus pansiyonlarının fak

Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez

Resim
Kırmızı Pazartesi, Benim Hüzünlü Orospularım gibi başyapıt sayılabilecek kitaplarım Nobel ödüllü yazarı Gabriel Garcia Marquez’in “creme de la creme” romanı. Ölmeden önce okunması gereken romanlar seçkilerinde her zaman üst sıralarda kendine yer bulması hiç de boşuna değil. Kurmaca Meksika kasabası Macondo’da yaşayan Buendia ailesinin birbirleri ile ve hatta ölülerle olan ilişkileri nesilden nesile anlatılırken kullanılan dil oldukça ironik mizah gerçekten çok etkileyici. Romandaki olağanüstü olaylar ve mizahi anlatım, okuyucuya kendisini bir karnavalda gibi hissettiriyor.   Seçkin Selvi’nin çevirisi de bunda önemli bir etken. Mizahi dili ve olağan dışı olayları anlatım becerisi ile yer yer İhsan Oktay Anar tadı aldım diyebilirim. Uzun kitapta, savaş, devrim, aşk, aile, devlet, siyaset, asker, sanayi, sömürü gibi derinlikli mevzulara dair çok sıkı eleştiriler var. Bu haliyle benim etinden sütünden yününden faydalanmak gibi   kitaplarla ilgili en büyük beklentimi fazlasıyla karşılam