Yaşamaya Mecbursun - Bülent Gürsoy
“…(Melek) bana hiç
yaşamadığım bir hayatı neden gösteriyordu?
Yoksa gösterdiği
yaşanacak bir hayat mıydı?”
Kitabımızın adı “Yaşamaya
Mecbursun”. Uzun zamandır kendine ait blog sayfasında hikâyelerini severek
takip ettiğim Bülent Gürsoy’un ilk kitabı. Ne yalan söyleyeyim, kitaptan
haberim olur olmaz çok heyecanlanmıştım. Hemen sipariş verdim, ertesi gün
elimdeydi. Âdetim değildir, kitap kapaklarına pek takılmam, bugüne kadar
herhangi bir kitap kapağının tercihimi etkilemişliği yoktur. Görsel algılarım pek kuvvetli olmadığından
sanırım, kitap kapakları benim için içerikle ilgili bir fikir vermez genelde.
Yaşamaya Mecbursun, kapağıyla da ilgimi çekti doğrusu. Haziran 2016 basımlı
kitabın ilk sayfasında, “Yazar, redaktör, düzenleyen, yayına hazırlayan Bülent
Gürsoy” yazıyor. Yazar, hiçbir yayınevine başvurmadan, tamamen kendi nam ve
hesabına bastırıp, dağıtımını sağlamış. Bu, yazarın kendisine, daha doğru bir
deyişle hikâyesine ne kadar güvendiğini gösteriyor. Kitabın içlerine daldıkça
bu güvenin hiç de boş olmadığı hemen fark ediliyor. Amatör olsun profesyonel
olsun her yazarı, her okuru heyecanlandırmalı bu.
Yazar kitabını, “Hiç tanımadığı
bir erkeğin hayatını, onun bıraktığı yerden yaşamaya başlayan bir kadının
hikâyesi” olarak tanımlasa da; Ben, içerisinde her birinin ayrı ayrı hikâyeleri
olan, hepsi de birbirinden naif karakterle dolu eski Türk filmleri tadında
harika bir grup insanın hikâyesi olarak okudum.
Hikâye daha ilk sayfasında son
derece vurucu bir şekilde başladı. “E” ve “S” harflerinin hikâyesi kitabı bana
daha da yaklaştırıyor, beni de başka bir arkadaşıma götürüyordu. Hikâye böyle
vaatkâr bir şekilde başlayınca hemen içine çekti ve neredeyse tamamını tek bir
nefeste okuyup bitirdim.
Kitapta adı hususen anılmamış ama
içinden nehir geçtiğini bildiğimiz bir şehirde, somutmuş gibi görünmesine
rağmen son derece soyut bir olgunun etrafında geçen, bir grup insanın el ele
vererek, ümitle, aşkla, dostlukla hayata karşı duruşlarını; sevince ve
sonsuzluğa yürüyüşlerini anlatan sıcacık bir hikâyeydi. Kimi yerlerinde gülerek
kimi yerlerinde ağlayarak ama baştan sonra gözümde yaşlarla okuduğum kitapta,
neredeyse hiç acı yoktu. Ölümü, ölüm acısını, ayrılığını sevinçle ve ümitle
harmanlayıp böylesine güzel anlatan bir kitap okumamıştım daha önce.
Her okuyucu kendinden bir şeyler
bulur, bir tek karakter binlerce farklı insanın hayatını yansıtır iyi
kitaplarda. İyi yazılmış bir karakter için; kadın, erkek, genç, yaşlı,
muhafazakâr, modern her türden başka başka insan “işte bu benim” iddiasında
bulunur. Yaşamaya Mecbursun’un birbirinden naif karakterlerinin her birinde
kendimi buldum. Dahası, içinde olmak isteyeceğim müthiş bir hikâye okudum.
Bitmesini istemediğim kitaplardandı. Kendime benzettiğim dostlarım için hediye
edilmek üzere hemen yeniden sipariş ettim. Bu satırları buraya kadar okuyanlara
da şiddetle tavsiye ediyorum. Bir an evvel edinin ve hiç tanımadığınız benden,
bir hediye olarak kabul edin.
Çok seveceksiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yazınız.