Otomatik Portakal – Anthony Burgess


İngiliz yazar Anthony Burgess’in en ünlü romanı olan bu kitap, kült filmlerin yönetmeni Stanley Kubrick tarafından sinemaya da uyarlanmıştır. Kitabın çokça barındırdığı şiddet, cinsellik ve argo öğelerini düşündüğünüzde adeta Kubrick tarafından filme alınsın diye yazılmış bir eser sanılabilir doğrusu. Kitabın kendisinden bile ilginç olan yazarın kitabı yazma hikâyesi ise ayrı bir film konusu olacak kadar dikkat çekici. Gerçekte müzikle ilgili çalışmalar yapan ve bestekâr olmak isteyen Anthony Burgess’e 1955 yılında tedavisi imkânsız bir beyin tümörü teşhisi konuluyor,  yazar da geride bırakacağı karısının rahat bir yaşam sürmesi amacıyla masasının başına oturuyor ve bir yıl içinde birisi de Otomatik Portakal olan beş buçuk roman yazıyor. Ancak yazar bundan sonra iyileşiyor, ilk karısından ayrılıyor ve 1993 yılına kadar daha yaşıyor.  Burgess’in klasik müzik tutkusu da kitabın hemen her sayfasında kendisini açık seçik ortaya koyuyor.  Şiddet ve cinsellik dolu sayfaları okurken yazarın müzik seçimleri de okurun zihninin arka planında beliriveriyor. Argo ile dolu ve değişik dil yapısını son derece iyi tercüme eden Aziz Üstel de ayrıca tebriki hak ediyor.

Kitaba gelince; Klasik müziğe tutkun, şiddet ve cinsellik bağımlılığı belirtileri gösteren liseli bir genç olan Alex’in distopik bir çağda başından geçenlerin anlatıldığı kitap tam bir modern zaman eleştirisi. Alex bir grup arkadaşı ile birlikte geceleri kentin sokaklarında yaşlılara, zengin çiftlere hırsızlık, gasp, darp gibi çeşitli şiddet eylemlerinde bulunuyor, genç kızlara tecavüz edip öldürüyor, fahişelerle birlikte oluyorlar, bazen de kendileri gibi çeteleşen diğer gruplarla kavga ediyorlar. Bir süre sonra işler istediği gibi gitmiyor ve yakalanan Alex cezaevine konuluyor. Daha sonra cezaevinde bir tür deneysel ıslah yöntemi için kobay olarak kullanılan Alex “otomatikleştirilmeye” çalışılıyor ve burada özgür irade sorgulanmaya başlıyor. Alex bundan sonraki bölümde hem otorite hem de muhalif gruplar tarafından kullanılmaya başlıyor.  Yaşlılara düşmanlığın ve yaşlılara yönelik olarak sokak ortasında alenen işlenerek medyada sergilenen suçların gündem olduğu şu günlerde yetmiş yıl önce yazılmış benzer satırları okumak oldukça garipti.

Kitabın özeti sayılabilecek birkaç satırı aşağıda sunuyorum, modern zaman (!) insanının trajedisi eminim size de tanıdık gelecektir.  İyi okumalar.

“… Seni bir makine biçimine sokmuşlar. Seçme hakkını elinden almışlar. Toplumun kabullendiği davranış türlerine boyun eğmek zorundasın. Sadece iyilik yapmakla görevli küçücük bir makinesin. Buna göre müzik, cinsel ilişki, edebiyat ve her türden sanat dinlendirici, zevk verici değil de, açı çektirici birer etken oluyor.

-          Evet efendim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİTİK ERKEKLER - TEKNOLOJİ ERKEKLİĞİ NASIL SABOTE ETTİ? Philip Zimbardo, Nikita D. Coulumbe

Varoluş ve Tarihsellik İnsan Felsefesi Çalışmaları - Uluğ Nutku

Parfümün Dansı, Tom Robbins