Tembellik Hakkı - Paul Lafargue
Yazarımız Paul Lafargue Karl Marx’ın kızıyla evli.
Dolayısıyla hem Marx’la hem de Engels’le epey teşriki mesaileri olmuş.
Enternasyonel’de önemli görevlerde bulunmuş ve Komünist Manifestoyu
İspanyolcaya çevirmiş.
Kitabın adı kafanızı karıştırmasın. Lafargue'ın tezleri,
dönemin ruhuna uygun ve haklı olarak kapitalist sanayi toplumunun kırıcı, ağır
çalışma koşullarına sert bir eleştiri ve çalışmanın bizzat işçiler tarafından
kutsanıyor olmasına güçlü itirazlar içeren argümanlar içermekte. Lafarque bu
tezlerıini delillendirirken çalışmaya direk olarak karşı çıkmak yerine özgürce
çalışmanın önemine vurgu yapıyor. Kayınpederi Marx, işçinin emeğinin
sömürüldüğünden yeterince bahsetmiş ve bu husus herkes tarafından
benimsenmişken, Lafargue kapitalist çalışma düzeninin sömürüden daha zararlı
olan yanlarına değinmiş. Bugünden baktığında Lafargue'ın tuttuğu projeksiyonun da
epey isabetli olduğu görülüyor. Lafargue işi sopanın ucundaki havuç metaforu ile açıklıyor ve bunun siyasi,
iktisadi baskı altında farklı araçlarla sağlanan başka bir versiyonu olduğunu
söylüyor. ABD'li yazar Bob Black 1985 yılında yazdığı denemesinde el emeğinin
%40'ının o güne kadar asla icat edilmemiş en sıkıcı, en gerzek mesleklerle
iştigal eden beyaz yakalılar tarafından iştigal edilen işlerden oluştuğunu
söylüyor. Bu oranın günümüzde nerelere gelmiş olabileceğini sizlerin takdirine
bırakıyorum.
Bu "Özgürce Çalışma" mevzusunu açmak gerekiyor.
Lafargue'e göre çalışmaktan kaçınmak aslında biçilmiş role, belirlenmiş iş
tarzına, ücretli asgari çalışma saatine itirazdır. Bunun yerine kişilerin kendi
belirleyeceği işlerde kendi belirleyecekleri tarzlarda isterlerse günlerce hiç
durmadan çalışabileceklerini söyler. Tabi şunu açıkça belirtmek gerekiyor;
Karantina günlerinde görmüş olduğumuz üzere bu önerme kendi başına üretebilme,
gününü geçirebilme, birey olabilme yeteneğine sahip olmayan insanları kapsamıyor.
Bebeklerin davranışlarını incelediğimizde görürüz ki, insanoğlu bu yeteneğe
doğuştan sahiptir ancak başta okullar olmak üzere uzun süreli iş hayatı
kişilerin ellerinden bu meziyetleri bir güzel çekip alır. Endüstriyel çalışma
düzeni amacına böyle ulaşır. Klasik iktisatın babası Adam Smith bu durumu şöyle
özetler; "İnsanların çoğunun zekası,
zorunlu olarak alışılagelen işleri tarafından biçimlendirilmiştir. Yaşamı
birkaç basit hareketi yapmakla geçen bir insanın, zekâsını çalıştırıp kullanmak
için pek fırsatı olmaz ve bu insan, genellikle bir kimsenin insani yaratılışı
ile mümkün olabileceği ölçüde aptal ve cahildir."
Yıllardan beri yapılan araştırmalarda da görüleceği üzere,
günde sekiz saat çalışma zorunluluğu yerine gönüllü olmak kaydıyla çalışma
saatlerinde indirime gidilmesi verimliliği ve işten sağlanan tatmini
arttırıyor. Bunun göz ardı edilerek insanların bugün bile hala ikiyüz yıllık
sistemlerle çalıştırılmaya devam edilmesindeki asıl amacın; onları meşgul
etmek, pazar oluşturmak - özellikle
günümüz plazalarında yüksek ücretlerle çalıştırılan beyaz yakalıları
düşündüğümüzde- üreten değil tüketen insanlar ordusu yaratmak olduğu
düşünülebilir. Sanayi devriminin başlangıcında üretilen meta ile ödenen
ücretler, köyden kente göç çağında toplu konut faaliyetleri ve günümüzde birden
fazla alanda faaliyet gösteren şirketlerin çalışanlarına kardeş kuruluşlarda
sağlanan indirim ve kampanyalar bu konudaki belirgin örneklerdir.
Kitapta sözü edilen tembelliğin en iyi açıklaması "Gamsız
Tembel Baba" lakaplı Pataud et Pouget'ten geliyor; Pouget, tembelliğin
özgür ortamda ortadan kalkacağını söylüyor. Benim de tembellikten anladığım şey
tam olarak bu.
Yazımı kitapta işçilere seslenilen şekilde bitiriyorum; "Dünya proleterleri! Yeter, dinlenin artık."
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yazınız.