ON KÜÇÜK ZENCİ – AGATHA CHRISTIE
Son zamanlarda daha önce okumadığım türleri denemeye
çalışıyorum. Polisiye de bunlardan biri. Daha önce tercih etmememin nedeni ise
az çok belli. Eskiden polisiye romanlar için, derinliği olmayan, okuduktan sonra
okurda bir değişikliğe yol açmayacak, bir çırpıda okunabilecek, yalnızca
okurken insana hoşça vakit geçirtecek kitaplar diye düşünürdüm. Aksiyon
filmlerini de aşağı yukarı aynı nedenlerle izlemem. Tabi bu önyargı da bir
yerde kırılacaktı. Denemek için en ünlülerinden birini seçtim, bu fırsatı
Agatha Christe’ye verdim. Sonuç olarak yukarıda andığım gibi, bir çırpıda okudum,
zaman zaman oldukça heyecanlandım ve genel olarak zekâ dolu cümleler gördüm. Diğer
taraftan yukarıda andığımın aksine satır aralarına gizlenen psikolojik
çözümlemeleri, hayata ve kişiliklere dair tespitleri zevkle yakaladım. Şimdiki
fikrim ise şu; iyi romanlarda aradığımız yerli yerinde tespitler ve iyi
psikolojik çözümlemeler bu tür kitaplarda beceriyle gizlenerek okura fark
ettirmeden aktarıldığı için daha iyi bile olabilirler. Kitap okumaya yeni
başlayanlar için de oldukça iyi bir seçim olabilir.
Kitabın konusuna gelince; Birbirini tanımayan on yabancı, meçhul
bir ev sahibi tarafından ıssız bir adadaki bir malikâneye toplanıyorlar ve odalarında
asılı bulunan bir şiirdeki sıraya göre ölüme gidiyorlar. En başından beri adada
on kişiden başka kimse yok, yani katil aralarından biri ve cinayet de çözümsüz
görünüyor. Olacakları tahmin etmek kolay olsa da sonucu bir klasik olarak
şaşırtıcı.
Birkaç kez filme sayısız kez tiyatroya uygulanan 224 sayfalık
eser, her türden okuyucu için son derece uygun ve iyi bir okuma deneyimi
sunuyor.
İyi okumalar.
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yazınız.